The Velvet Sundown: Yapay zeka Spotify hitlerini de oluşturuyor.

Yapay zekanın sınırları hakkındaki tartışma birkaç yıldır gündemde, ancak her zaman yeni sorular ortaya atmayı başarıyor. Teknolojinin yerini tutamayacağı şeyler olduğu, sanki fazlasıyla insaniymiş gibi, sıklıkla dile getiriliyor: Sanat da bunlardan biri. Peki 2025'te sanatçı olmak ne anlama geliyor?

Spotify'da 1,1 milyon kişinin takip ettiği müzik grubu The Velvet Sundown'ın tamamen yapay zeka (YZ) tarafından üretildiğini itiraf etmesiyle birlikte, sınırlar kesinlikle zorlandı.

Yetmişler estetiğine sahip bu grup, kuruluşundan sadece birkaç hafta sonra Spotify'da aniden ünlendi ve bu yıl şimdiye kadar iki albüm yayınladı. Ancak yapay zekânın yarattığı tek şey şarkılar değil, aynı zamanda grubu oluşturan insanlar, yüzleri ve hatta köken hikayeleriydi.

Bu gereksiz görünebilir, ancak öyle değil. Yapay zeka artık yalnızca bireysel eylemler (tek bir şarkı) yaratmakla sınırlı değil; daha da ileri gidiyor: Yaratımlarının başarısını garantilemek için özel olarak tasarlanmış dünyalar oluşturuyor.

Fransız filozof Éric Sadin, yapay zekânın gerçekliğin yeni bir vizyon ve yorumlama rejimi kuracağını ve sanatın rolünü yeniden icat etmek için bu sürecin farkında olması gerektiğini birkaç yıl önce öngörmüştü. Bugün The Velvet Sundown'ı nasıl düşünmeliyiz? Çağdaş bir sanatçı olarak sunmak için fazla iddialı, ancak yine de diğer sorulara kapalı değil. Doğuşuna sebep olan etken, başlı başına sanatsal bir olgu mu? Aynı zamanda ticari bir amacın yerini mi alıyor? Ve hepsinden önemlisi: Şarkılarından bir milyondan fazla insan etkileniyorsa, sanatsal niteliğini inkâr edebilir miyiz?

Yapay zekâ, eski olduğunu sandığımız ama artık yenilenen bir soruya geri döndürüyor bizi: Sanat nedir ve onu sanat yapan nedir? Belki de artık yapay zekânın insanlığın yerini alıp alamayacağı konusunu değil, insanlığın bu yeni yaratım biçimleri karşısında nasıl yeniden tanımlandığını tartışmanın zamanı gelmiştir.